AKILLI ADAM, APTAL KADIN
Hiçbir akıllı kadın , kendini, sadece kendini akıllı sanan, bir adamın arkasından gitmez.
Sadece aşıklar, çok çok aşıklar yapar bunu.
Çünkü akıllı adamlar, iki güzel laf sonrasında karşılarındakinin anında yelkenlerini suya indireceğine inanır. O an yelken suya batmasa da değer belki ama suyun yüzünde yüzen gerçekleri gören gözler kadına aittir. Bilmez bunu sadece kendini akıllı sanan adam, ne dediyse odur, altında başka şey aramak gerekmez.
Akıllı adamın aklı, yelkenin suyun altında kalan kısmından çıkaracağı tatlı sonuçlara çoktan kaymıştır bile.
Oysa milyon çeşit suya girip, milyon çeşit ufka gözünü açmıştır kadın. Akıllı adamın aklından tek bir cümlenin geçtiği o kısacık anda, kadın beyni bin çeşit düşünceyi harmanlayıp gardını almıştır akıllı adamın dünyasında.
Çok geçmeden ilk çam devrilmiştir, baltayı tutan el tabii ki akıllı adama aittir.
Bir şekilde ortadan kaldırılır ilk çam. Geride kalan izleri görmemeyi yeğler kadın, ama yeğlemek görmemeyi sağlamaz her zaman.
Bekler kadın, aynı hataların tekrarlanacağı, gözüne sokulanlardan belli olmuştur olmasına da yine de bekler, ümit kaynağı akıllı adam değil, hayattır. Hep inanmıştır çünkü aşk diye bir şeyin olduğuna.
Kadın bekler...
Bekler ve görür...
Tekrarların, tekrarında yarın ne olacağını kestirmeye başlamıştır artık. Tekrarların, tekrar tekrar tekrarında, şöyle bir ufka bakan kadının gözüne ilk çarpan şey, ormanda devrilecek çamın kalmadığıdır artık. “Yine mi aynı şey” cümlesini daha bir yüksek sesle söyler bu kez. Duymaz akıllı adam, duysa da işine gelmez, verilmeden alacaklar listesinin henüz çok başındadır daha.
Kadın verir, adam alır.
Adam alır, kadın verir.
Ama…
Ama kadının verdiği şeyle adamın aldığı şey aynı değildir.
Akıllı adamın almak istediği şeyin, kadının vermek istemediği şeye dönüşmesi an meselesidir artık.
Ve dönüşüm yaşanır…
Sadece çenesi açık sanılan kadının yüreği de açıktır oysa. Konuşan, ne beklediğini dile getiren de odur.
Susar adam, konuşur, söyler ama susar. Söylemlerindeki kaçış, konuştuklarını kelimesiz, kelimeleri anlamsız bırakır.
Konuşur ama bir şey söylemez akıllı adam.
Bu susmaları kapısına kilit yapan kadın, çalan, çalıp çalıp aç artık diye bağıran zil sesini duymaz, aslında duyar da duymamazlıktan gelir.
Sonra bir gün, bir şey olur kadına…
Kırılan direncimi yoksa öfkesi mi belli değil, azıcık aralar kapıyı, ardına kadar açık kapıdan giremeyen akıllı adam, o sırat köprüsü gibi ince aralıktan tökezlemeden giriverir içeri.
Kadınlar geri gelmiş erkekleri sever. Akıllı adamların “adam” olma ihtimaline hiç ihtimal vermeseler de biraz da olsa sevinirler bu gelişlere. Belki bir umut, kim bilir.
Akıllı adam da sevinmiş görünür, gerçekte sevinmesine hiç lüzum yoktur. Çünkü o her şeyi bildiği gibi nasılsa geri gelişlerinin birinde o kapının kendisine tekrar açılacağını da bilmiştir.
İçeri giren adam, daha geri gelişinin ilk yarım saatinde, hala daha ne kadar akıllı bir adam olduğunu, yeniden, yine yeniden gösterir.
Bu kez kadın kapıya öyle bir kilit vurmuştur ki dünyadaki bütün akıllı adamlar gelse o kilidi açamayacakken tek bir “adamın” "tek bir cümlesi" açabilecektir o kapıyı.
“Akıllı adamın” kapısına gittiği kadının ne istediği ile ilgisi yokken, “adamın” kapısına gittiği kadınla nasıl mutlu “oluruz”dan başka şeyle ilgisi yoktur çünkü.
“SİZ SİZ OLUN, “AKILLI ADAMLARDAN” KAÇIN ARDINIZA HİÇ BAKMADAN, SİZ SİZ OLUN “ADAM”LARA SARILIN YİNE ARDINIZA, ARDINIZDA BIRAKTIKLARINIZA BAKMADAN”
Semiha GÖKTUNA 13.04.2010 Eryaman ANKARA